Sokaktaki herhangi bir kimseye, "Yaşamınızın devamı
için gerekli oksijeni nereden ve nasıl sağlıyorsunuz?" diye sorsanız,
hemen hemen herkesten "bitkiler" cevabını alırsınız. Biraz daha
bilinçli kimseler bu cevabı yeterli bulmayacak, ‘‘yağmur ormanları’’ ifadesini
de ekleyecektir. Dünyamızın % 70’inin su olduğunu düşünürsek, geriye kalan alanın
sadece % 7’lik kısmı yağmur ormanlarından meydana gelmekte, bunun dışındaki pek
çok bölgede ise iğne yapraklı ve yaprakları dökülen ağaçlardan oluşan ormanlar
bulunduğunu söylemekte yarar görüyoruz. Yine de insanların aklına ilk gelen
yağmur ormanları olmaktadır.
Düşünün, dünyada ağaçların kesildiği, ormanların çeşitli
nedenlerle yok edildiği ve yakıldığında hemen yağmur ormanlarından ve bu
ormanların öneminden bahsedilir. Bizlerde bu sebepten dolayı sanki oksijen
ihtiyacımızın tümünü bu ormanlar karşılıyormuş gibi yanlış bir kanı oluşmuştur.
Çünkü medyada sürekli olarak ormanlar ve yağmur ormanları ön plandadır.
Insanların çok büyük bir kısmının varlığından haberdar
olmadığı bir canlı grubu var: Fitoplanktonlar! Latince’de ağaç, bitki anlamına
gelen "phyto" ve serbest, başıboş gezen anlamında kullanılan
"plankton" kelimelerinin bir araya gelmesiyle
"fitoplankton" kelimesi ortaya çıkarılmıştır. Bu canlı grubunun
özellikleri nelerdir ve bizler için hangi sebepten dolayı önemlidirler?
Fitoplanktonlar, ön plana çıkarılmadığı ya da reklamı yapılmadığı için adeta
dünyamızın öksüz canlılarıdır. Aslında insanlar bu canlıların önemini
anlayabilseler, öncelikle bunları korumanın yollarını araştırmaya
başlayacaklardır. Çünkü aslında bizler bu canlıların yokluğunda oksijensiz kalır
ve hemen ölürüz. Su dünyasının sesiz ve mütevazı ırgatlarıdır onlar. Pek çok
kimse onları bilmez ve onlardan haberdar olmazken, ihtiyacımız olan oksijeni
üretmektedirler. Onlar, bizlerden çok önce bu dünyada vardılar ve bu gezegenin,
bizler için yaşa-nabilir bir yer olarak hazırlanmasında çok bir büyük katkı
sağlamışlardır. Halen de bu görevlerini sürdürmektedirler.
Yaşam süreleri bir ya da iki gün olan bu canlılar, dünya
üzerindeki bitkilerin ürettiği oksijenden çok daha fazlasını üretirler.
Ihtiyacımız olan oksijenin % 80’den fazlasını atmosfere vermelerinden dolayı,
yerküremizin temel oksijen kaynağıdırlar. Fotosentez sırasında atmosferdeki
karbondioksiti kullanmalarından dolayı sera etkisi yapan bu gazın atmosfer
içindeki miktarını azaltırken, sıcaklığın da düşmesini sağlarlar. Bilim
adamları, günümüzde etkisi daha çok hissedilmeye başlanan küresel ısınma ve
iklim değişimi gibi olaylardan en çok etkilenen canlı gruplarının başında
fitoplanktonların geldiğini söylemektedirler. Ozon tabakasındaki yırtıktan
doğrudan geçen zararlı güneş ışınları daha çok suyun yüzeyinde yaşayan bu
canlıların ölümüne sebep olurlar. Fitoplanktonlar okyanuslardaki karbonik asit
dengesinin korunmasından da sorumludur.
Fitoplanktonların diğer bir önemli özelliği de bulutların
oluşmasında rol oynayan "dimetil sülfür" adlı maddeyi atmosfere
vermeleridir. Dimetil sülfür, "Kokkolifor" adı verilen fitoplankton
grubu tarafından atmosfere verilir ve burada oksijenle birleşerek sülfatı
oluşturur. Su buharı, sülfat içinde yoğunlaşarak bulutları meydana getirir.
Okyanus bilimcilerin yakın ilgisini çeken bu canlılar,
özellikle okyanus yüzeylerinde yaşamakla birlikte; göl, gölet, nehir ve
derelerde de bulunmaktadırlar. Gözle görülmesi mümkün olmayan fitoplanktonların
boyutları 0,002-1 mm arasında değişebilmektedir. Sahip oldukları klorofil
nedeniyle yeşil renktedirler. Fotosentez yaparak kendi besinlerini temin
ederken, oksijen de üretirler. Bunun dışında hayatlarını sürdürebilmek için
nitrat, fosfat, silik asit, demir gibi başka maddelere de ihtiyaç duyarlar.
Üremeleriyle ilgili olarak soğuk, kutup bölgelerine yakın sular onlar için son
derece idealdir. Sıcaklığın artmasıyla birlikte Antarktika bölgesinde
buzullardan kopan parçalar su yüzeyinde zengin besin maddeleri bırakmakta bu da
fitoplanktonların gelişmesine oldukça yardımcı olmaktadır.
Fitoplanktonlar, ekolojik açıdan bu denli önemli görevleri
üstlenirken ilginç bir noktayı da belirtmekte fayda vardır. Bugün kullandığımız
petrol yataklarının kaynağını binlerce yıl önce denizlerde ölen diatomlar
oluşturmaktadır. Su habitatının çimleri sayılan fitoplanktonlar suda yaşayan
diğer bitkilerle birlikte besin zincirinin temel basamağını oluştururken, yine
suda yaşayan böcekler, su kuşları, foklar, penguenler ve balinaların temel
besin kaynağı durumundadırlar. Pek çok balık türünün gelişmesi için çok önemli
bir kaynak teşkil ederler. Özellikle Kuzey Pasifik Okyanusu ve Bering Denizi
fitoplankton konsantrasyonunun fazla olduğu bölgeler oldukları için diğer canlı
türlerinin de sayısı artmakta, yani bu bölgeleri tür açısından son derece
zengin hale getirmektedir.
Kaynaklar
http://www.populerbilgi.com/bitki/diatom.php
http://www.bigelow.org/foodweb/microbe0.html
Yazar : Yunus EMRE, Nilda KORKUT
Sayı : 17. Sayı (Ocak - Mart 2008)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder