Bilimkurgu filmlerinin en klasik konularından biridir. Son
derece gelişmiş laboratuarlarda son derece gizli olarak gerçekleştirilen
deneyler sonucunda yeni ve farklı bir bakteri, bitki veya bir hayvan türü
geliştirilir. Çoğu zaman insanlık için tehlikeli olan bu tür, bazen kötü niyetli
kişiler tarafından bazen de yanlışlıkla kontrolden çıkar ve yayılarak dehşet
saçmaya başlar. Benzer bir hikayeyi katil yosun adıyla tanınan Caulerpa
taxifolia için de yazabiliriz. Fakat hikayeler arasındaki en önemli fark ne
yazık ki bu hikayenin gerçek olması.
Hikayemizin başrolünde bu defa ne kocaman, abartılı bir
piton, ne kocaman bir goril, ne de kocaman bir dinazor var. İlk bakışta son
derece masum görünen, hatta tatlı yeşiliyle insana huzur veren bir yosun türü
olan Caulerpa taxifolia hikayemizin başrolünde. Ekosistem için son derece
önemli birçok deniz bitkisinin gelişimini sınırlayıp yok olmasına neden olduğu
ve biyolojik çeşitliliği ortadan kaldırdığı için Akdeniz’in çeşitli
ülkelerindeki medyatik kuruluşlar tarafından katil yosun olarak adlandırılan
Caulerpa taxifolia, ilk olarak Stuttgart hayvanat bahçesinde süs ve dekorasyon
amacıyla kullanılmaya başlandı. Akvaryumların zeminini tamamen kaplaması ve
parlak yeşil rengi nedeniyle Avrupa’nın çeşitli bölgelerinde tercih edilen bu
yosun, 1984 yılında Monako Okyanus Araştırmaları Merkezi’nde de kullanılmaya
başlandı. Ancak yosun Monako deniz akvaryumundaki bir dikkatsizlik sonucu
akvaryumun deşarj suyu yoluyla Akdeniz’e karıştı.İnceleri sadece Monako’da
görülen bu tür, 1988’de Fransa, Italya, Ispanya ve Hırvatistan kıyılarına
yayılmış, üstün üreme ve uyum özellikleri nedeni ile dağılımını hızla
genişletmiştir. Bitkinin 1984 yılında 1 m2 olan yayılma alanı günümüzde 30
km2’yi geçmiştir. Tropik denizlerde yaşamını sürdüren ve Caulerpa taxifolia ile
beslenen Sacoglossa gibi yumuşakça türleri Akdeniz’de bulunmadığı için de tür
üremesini ve yayılmasını hızla sürdürüyor. Aklınıza hemen "Neden yosunun
yayıldığı bölgelere bu tür ile beslenen yumuşakçalardan atmıyoruz?"
sorusunun geldiğini duyar gibi oluyorum. Fakat hiç heveslenmeyin, tür şu anda o
kadar çok yayılmış durumda ki, bu kadar yosunu yiyebilecek canlının bulunması
mümkün değil.
Caulerpa taxifolia, çok baskın bir tür olduğundan bulunduğu
bölgede yaşayan canlılara özellikle de zeminde bulunanlara pek yaşama şansı
tanımıyor. Bunun sonucunda belki de en büyük zararı ortaya çıkıyor; Akdeniz’in
en önemli oksijen kaynağı olan Posidonia oceanica’nın yaşam alanını kaplayarak
türün o bölgede ortadan kalkmasına neden oluyor. Katil yosun dikey olarak da
çok büyüdüğünden (yaklaşık 90 cm kadar) diğer bitkilerin üzerini kolayca
kaplıyor. Manzarayı gözümüzün önüne getirirsek, sonuç tam anlamıyla su
içerisinde bir Caulerpa taxifolia çölü…
Çok dayanıklı bir yapıya sahip olan Caulerpa taxifolia deniz
suyunun sıcaklığının 25-30 derece civarında olduğu yerlerde yayılıyor. Su
altında 12°C’ye kadar düşük sıcaklıklara kadar hayatta kalabiliyor. 30°C’de ise
büyük bir hızla çoğalıyor. Işık ve suyun olmadığı mağaralarda bile yok olmuyor.
Yalnızca bir iki yapraktan yeniden büyük miktarda yosun üreyebiliyor. Deniz
tabanını adeta halı gibi kaplayan yosun diğer dip canlıları için gerekli
materyalleri tükettiğinden bir çok yaşam türünün yok olmasına neden oluyor.
Ayrıca büyüme esnasında çevresine asit özelliğinde maddeler yaydığı için yalnızca
zeminde bulunan canlıların değil, tüm balık ve kabuklu deniz canlılarının da
yok olmasına neden oluyor. Günde 3 cm uzadığı için kısa zamanda geniş alanları
kaplıyor. Yayılma hızı, yük gemileri ve özel teknelerin gövdelerine yapışarak
uzun mesafeler kat etmeleri ya da balık ağları ile farklı bölgelere taşınmaları
nedeniyle giderek artıyor.
Şu an için Caulerpa taxifolia yayılımının önüne
geçilebilmesini sağlayacak bir yöntem bulunmuyor. Ancak yine de biyolojik
mücadele dışında bir yöntem uygulamak çok zor görünüyor. 2000 yılında Amerika
Birleşik Devletleri’nin Kaliforniya Eyaleti kıyılarında muhtemelen gemiler
vasıtasıyla bu bölgeye ulaşabilmiş olan Caulerpa taxifolia türüne rastlandı.
Bölge ABD’li bilim adamları tarafından, türün Akdeniz’deki etkileri bilindiği
için hemen kontrol altına alındı. 2000 m2’lik kıyı şeridi fiziksel, kimyasal ve
diğer yöntemlerle tamamen temizlendi. Ancak bu temizleme 3 milyon dolara mal
oldu. Yine de Amerikalı yetkililerin Caulerpa taxifolia için verdikleri kırmızı
alarm sürüyor. Uzmanlar özellikle küresel ısınmanın da etkisiyle katil yosunun
ABD kıyılarına ulaşma ihtimalinin giderek arttığının bilincinde. Zaten yosunun
ABD kıyılarına ulaşması durumunda oluşacak yaklaşık 140 milyar dolarlık zarar
göz önünde bulundurulduğunda sanırım bilincinde olmamaları mümkün değil…
Bugüne
kadar yapılan araştırmalara göre yosunun Akdeniz havzasını etkisi altına alması
halinde ise başta turizm ve balıkçılık olmak üzere çok sayıda sanayi kolu
etkilenecek ve böyle bir durumda Akdeniz ülkelerinin uğrayacakları yaklaşık
zararın en az 150 milyar dolar seviyesinde olacağı tahmin ediliyor. Uzmanlar
yosunun Karadeniz’e ulaşması ve hayatta kalması halinde ise felaketin son
aşamaya ulaşacağını ileri sürüyor. Yapılan açıklamalara göre yosun sıcak suyun
yanı sıra biyolojik değişime uğrayarak soğuk suda da yaşamaya ve yayılmaya
başlarsa sorun küresel felakete dönüşecek. Yetkililer kimyasal atıkların
etkilemesiyle yosunların böyle bir değişime uğrama ihtimalinin çok yüksek
olduğu uyarısında bulunuyor.
Yosunun şu ana kadar en fazla etki ettiği bölgenin Akdeniz
olduğunu düşündüğümüzde tabii ki Türkiye de Caulerpa taxifolia’nın tehdidi
altındaki ülkeler arasında. Küresel ısınmayla birlikte Akdeniz’de deniz suyu
sıcaklığının hızla artması katil yosunları Türkiye kıyılarına da yöneltti.
Yapılan açıklamalara göre özellikle Iskenderun Körfezi’nde görülen yosunların
Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı nedeniyle bölgeye gelen gemiler tarafından
taşındığı ve sıcak suyun etkisiyle hızla yayılmaya başladığı belirtildi. Akademisyenler,
Yumurtalık, Datça ve Assos’ta da görüldüğü öne sürülen "katil
yosunlar" la yeterince mücadele edilmemesi durumunda insanları tehdit
edeceği uyarısında bulunuyor. Daha önce katil yosunlarla mücadele için
broşürler, afişler hazırlayarak kampanya düzenleyen Çevre ve Orman Bakanlığı
ise yeni bir inceleme için proje bekliyor. Bakanlık, proje sunulması halinde
bütçe ayıracak.
Sanırım başlangıçta yaptığımız film senaryosu benzetmesinin
çok da abartılı olmadığını hatta bahsettiğimiz film senaryolarının bizim
hikayemizin yanında daha hafif kaldığını söyleyebiliriz. Katil yosunun
oluşturduğu tehdidin küresel boyutlara ulaşabilme tehlikesi bile hikayeyi en
gerçekçi senaryolar arasına sokabilir. Sinema sektörünün birçok devlet
tarafından önemli iletişim araçlarından biri olarak görüldüğünü düşündüğümüzde,
katil yosunun yayılımını bu hızla sürdürmesi yakında yapımcıları harekete
geçirecektir!
Yazar : İlker UĞULU
Sayı : 21. Sayı (Ocak - Mart 2009)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder