Tarımsal
bitkileri gübrelemek için kullanılan sentetik azotlu bileşikler gittikçe artan
dünya nüfusunu beslemek bakımından önemli rol oynuyor, ancak aynı zamanda
atmosferi, toprağı ve suyu kirleterek yaşadığımız çevreye çok büyük zarar
veriyor. Nature'da yayımlanan ve 21
ülkeden 200 uzman tarafından ortaklaşa gerçekleştirilen bir çalışmada, azot
kirliliğinin Avrupa'ya zararının yıllık 70-320 milyar Avro arasında değiştiği
belirtiliyor. Azot kirliliğinin küresel ısınmaya ve biyoçeşitliliğin azalmasına
olan etkisi de dikkate alınarak hesaplanan bu ekonomik kayıp, azotlu
gübrelerin kullanılması sonucu elde edilen kârdan neredeyse iki kat daha fazla.
Uzmanlara
göre, doğada kendiliğinden oluşan azot döngüsü geçtiğimiz son yüzyılda
uygulanan tarımsal faaliyetlerden hayli etkilendi. Açığa çıkan zararlı azotun
yaklaşık % 80 'i tarımsal faaliyetler, özellikle de hayvancılık sektörü için
yetiştirilen yem bitkilerinin gübrelenmesiyle oluşuyor. Aslında soluduğumuz
havanın % 78 'inde bulunan ve vücudumuzun yaklaşık % 3 'ünü oluşturan azotun
kendisi sorun yaratmıyor. Havada bulunan azot, durgun moleküler azot (N2)
halinde ve hiçbir kimyasal tepkimeye girmiyor. Sorun olan, yaşadığımız çevreye
büyük hasar veren azot, yani reaktif azot olarak adlandırılan bileşiklerdeki
azot. Reaktif azot bir bakıma serbest oksijen radikallerine benziyor. Serbest
radikaller, dış yörüngelerinde en az bir çiftlenmemiş elektron olan, nötr ya da
iyonize tüm atomlar ya da moleküllerdir. Değişmiş elektron yapısına sahip olan
bu reaktif azot bileşiklerinin başlıca kaynağı sentetik gübreler ve aynı
zamanda karbon kirliliğine de neden olan yanmış fosil yakıtlar. Tüm bitkiler
büyümek için reaktif azota ihtiyaç duyar. Ancak gübrelerdeki azotun yaklaşık %
50 'sini bitkiler alır, bitkilerdeki azotun % 10-15 kadarı insanlar tarafından
alınır. Geri kalanı toprağa, yeraltı sularına ve nehirlere karışır, buradan da
okyanuslara kadar taşınır. Bu bileşikler yüzünden atmosferdeki ozon tabakası
da büyük zarar görmüş durumda. Bunun sonucunda da küresel ısınma, insanlarda
solunuma bağlı rahatsızlıkların artması, tarımsal ürünlerde verim kaybı,
biyoçeşitliliğin azalması, asit yağmurları ve okyanuslarda oksijeni tüketen
alglerin baskın hale gelmesiyle deniz ürünlerinin azalması gibi çok önemli zararlar
meydana geliyor.
Azot
kirliliği okyanusların büyük bir kısmını ölü alan haline çevirebilir. Bunun en
canlı örneğini Meksika Körfezinde görebiliyoruz. Azotlu gübre atıkları
yüzünden Meksika Körfezinde yaklaşık 15 km2 lik bir alanda oluşan
azot protoksid (nitrous oxide, bir çeşit sera gazı) sonucunda tüm bu
alanda biyolojik yaşam sona ermiş durumda. Uzmanlar, duyarlı ve etken bir
şekilde yapılan tarımsal uygulamaların bu sorunu birazcık olsun çözebileceğini
düşünüyor. Örneğin, gübrelenecek alanın ne kadar azota ihtiyacı olduğunu
hesaplayan bilgisayar programları kullanılabilir, gübre ve pis su atıklarının
daha etkin bir şekilde geri dönüşümü yapılabilir, organik tarım uygulamaları
artırılabilir. Bazı uzmanlar ise genetik olarak havadaki azotu alıp
kullanabilecek şekilde tasarlanmış bitkilerin üretilmesinin de bu konuda
yardımcı olabileceğinden bahsediyor.
Hatta bazıları, hayvansal proteinin
tüketiminin azaltılmasından yana. Öyle ya da böyle, insanoğlunun sebep olduğu
azot kirliliğini azaltmak maalesef karbon kirliliğim azaltmaktan daha da zor
görülüyor. Endüstriyel azot salimim azaltmak yeterince zorlayıcı bir faktör
ancak, gıda üretiminin sebep olduğu salımı azaltmak, hızla büyüyen dünya
nüfusunun gıda talebi karşısında imkânsız gibi görünüyor.
(Bilim Teknik Mayıs 2011
/ Sayı 522)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder