Dallarım gökyüzüyle, köklerim toprağın derinliklerindeki
gizli dünya ile arkadaş, gövdem sincaplara yuva, palamutlarım kargaların,
yapraklarım hem toprağın hem de pek çok canlının en müstesna besin kaynağı,
odunum ise siz insanoğlunun en değerli ısınma aracı. Evet tanıdınız değil mi?
Ben hepinizin yakından bildiği ve hayatınızın bir döneminde mutlaka
faydalandığınız meşe ağacıyım.
Bilimsel adımız Quercus sp.’dir. Biz, dünya geneline
yayılmış 200’den fazla türü olan, kuzey yarım kürenin hemen hemen bütün ılıman
bölgelerine dağılan çok önemli bir ağaç türüyüz. Türkiye’de de yaklaşık olarak
18 türümüz yayılış göstermektedir. Bunun yanında dış menşeli (ekzotik)
türlerimizi de sayarsanız bu sayı 30’a ulaşmaktadır. Bu kadar türe sahip bir
ağaç cinsinin bilimsel olarak sınıflandırılmasını kolaylaştırmak için bilim
adamları bizi üç ana gruba ayırmışlardır. Ak meşeler, kırmızı meşeler ve herdem
yeşil (yaprağını dökmeyen) meşeler. Ak meşe grubumuza ait meşe türlerinin
yaprakları girintili çıkıntılı olup, girinti çıkıntıların uçları pürüzsüzdür.
Bu grubumuzun palamutları tanen bakımından fakir olduğundan acı değildir. Bazı
yörelerde tıpkı kestane gibi yenilmektedir. Kırmızı meşe grubumuza ait meşe
türlerinin yapraklarındaki girinti çıkıntıların uçlarında ise kılçığımsı bir
çıkıntı vardır. Yani yapraklarımıza bakarak bir meşenin hangi gruba ait
olduğunu anlayabilirsiniz. Bu gruba ait meşelerin palamutları tanen bakımından
zengin olduğundan tatları acıdır. Bu yüzden çok meraklı canlılar dışında pek
tadına bakan olmaz. Herdem yeşil meşeler grubuna ait türlerimiz ise yaz kış
yaprağını dökmezler. Bunların arasında en çok bilineni hepinizin kesme olarak
adlandırdığı ve dikenli yaprakları olan kermes meşe-sidir. Bu türümüz aynı
zamanda tüm meşe türleri arasında hemen hemen en kısa boya sahip meşe türüdür.
Boyu çoğunlukla 3-5 metreyi geçmez. Oysa saplı meşe gibi boyu 40 metreyi bulan
türlerimiz de ülkemizde yaygın olarak görülmektedir. Yine bir türümüze
değinmeden geçemeyeceğim. Bilimsel adı Quercus cerris olan ve 25-30 metreye
kadar boylanabilen bu türümüz saçlı meşe veya Türk meşesi olarak
adlandırılmaktadır. Adından da anlaşılacağı üzere ülkemize ait bir meşe
türüdür. Saçlı meşe denmesinin sebebi palamut kadehinin üzerindeki saça benzer
uzantılardır.
Biz yöresel olarak meşe, eğrelti, mazı, kesme gibi değişik
adlarla da anılırız. Mazı dedim de aklıma geldi. Şimdilerde yaşı 35’in üzerinde
olan ve çocukluk dönemlerini ormanlık köylerde geçirenler mazıyı mutlaka
hatırlayacaklardır. Hani meşe ağacının üzerinde sarı-yeşil renkte kozalağımsı
bir madde (mazı) oluşur ve onu toplamak için her türlü düşme tehlikesini göze
alarak ağaca çıkardınız. Bin bir zahmetle ele geçirdiğiniz mazıyı
şalvarlarınızın cebine indirir sonra onunla kendi aranızda misket oynar, biraz
birikince de aktarlara satardınız*. Mazı aslında meşe ağacının genetik yapısına
ait bir parça değildir. Bir nevi ur diyebiliriz ona. Mazı arısı haziran-temmuz
aylarında mazı meşesi olarak adlandırılan türümüzün tomurcuklarına
yumurtalarını bırakır. Bu tomurcuklar da zamanla ağacın tepki vermesi sonucu
tanen bakımından oldukça zengin olan ve boya, dericilik gibi alanlarda
kullanılan mazıya dönüşür. Kimya sanayindeki hızlı gelişmeler mazının kullanım
alanını sınırlasa da ondan tam olarak vazgeçilememiştir. Günümüz insanlarının
bir kısmının, kullandığı ürünlerin organik olmasını tercih etmeye başlaması
tahmin ediyorum mazının kullanım alanını genişletecektir.
Meşe denince hepinizin aklına öncelikle, ağır ağır yanan ve
çevresine yaydığı kömüre eşdeğer ısı enerjisiyle kış aylarının vazgeçilmez
yakacağı olan meşe odunu geliyor değil mi? Gerçek-ten de kömürün ısınmadaki
rolünün gittikçe artması ve alternatif ısınma araçlarının geliştirilmesine
rağmen insanoğlu yakacak olarak meşe odunu kullanmaktan vazgeçememektedir.
Özellikle kırsal yerleşim yerlerinde her kış sayısız meşe ağacı ısınma
gerekçesiyle kesilmektedir. Ancak odunumuzun ısınma amacıyla belli oranda
kullanılması bizi memnun etse de meşe ormanlarını yok edecek derecede aşırı
kesim yapılması karşısında her yıl biraz daha telaş etmekteyiz. O nedenle yaşam
sürelerinin bir kısmını özellikle meşe ağaçlarının kesilmesine ayıran bazı
insanlara seslenmek istiyorum. Meşe ağaçlarının tabiatta sizler tarafından bir
kısmı fark edilen bir kısmı fark edilmeyen pek çok görevi vardır. Sizin
açınızdan bakıldığında bizim yaratılış gayemiz, öncelikle insanoğlunun ısınma
gereksinimini karşılamak ve günlük yaşamında ihtiyaç duyduğu eşyaların yapımına
hammadde olmaktır. Ama hepinizin dikkatini çekmektedir sanırım. Türkiye’nin
meşe ormanları gittikçe azalmakta, azalmadığı yerlerde ise verimli meşelikler
bozuk meşelikler haline gelmektedir. Bu durumun müsebbiplerinin kim olduğu
araştırıldığında herhalde bizler olmadığı görülecektir. Meşe ormanlarının
azalmasının sebebi bizlerin bir kısım insanlar tarafından plansız, programsız
ve hoyratça kesilerek yakacak veya yapacak amacıyla kullanılmamızdır. Oysa
bilinçli şekilde faydalanıldığında sonsuza kadar sizlerin hizmetinde olacak
bizler, şimdilerde kara kara düşünüyoruz. Acaba kaç yıl ömrümüz kaldı diye.
Aşırı kesilmemiz yetmezmiş gibi bir de bazı bölgelerimizde yapraklarımızdan
hayvan yemi olarak faydalanmak amacıyla dallarımız neredeyse kalmayacak
derecede budanmaktadır. Oysa büyümemiz için bizim onlara ihtiyacımız var.
Lütfen bizi bu topraklardan yok edecek eylemlerden kaçının. Hem söyler misiniz,
ülkemiz nüfusunun her yıl biraz daha arttığı bir dönemde her geçen yıl gittikçe
azalan sayımızla sizlere nasıl hizmet etmemizi bekliyorsunuz? Üstelik bizim
faydamız yukarıda da değindiğim gibi sadece sizler tarafından yakacak ve
yapacak olarak kullanılmak değildir. Aşağıda sıralayacağım faydalarımızı
duyduğunuzda herhalde bir şeyleri yanlış yaptığınızı anlayacaksınız. Unutmadan
bir şeyi daha hatırlatayım. Atmosferdeki sera gazlarının tehlikeli bir orana
yükselmesi, pek çok ülkeyi telaşlandırmış ve atmosfere salınan karbon
emisyonunun azaltılması için Kyoto Protokolü çerçevesinde çeşitli tedbirler
alınmaya başlanmıştır. Bu tedbirlerin bir tanesi de ısınma amacıyla odun
hammaddesinden daha fazla yararlanmak, aynı zamanda yenilenebilir doğal
kaynaklar arasında yer alan orman alanlarını dünya genelinde artırmaktır.
Diyebilirim ki bize her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyacağınız günler pek
yakındır.
Meşe ağaçlarının kökleri toprağı sımsıkı tutarak erozyona
engel olur. Özellikle kermes meşesi kısacık boyunun aksine toprağın
derinliklerine kadar uzanan geniş kök yapısıyla bu konuda bir adım öne
çıkmaktadır. Bu türümüz aynı zamanda Akdeniz bölgesinin tipik bitki topluluğu
olan makinin önemli bir öğesidir. Yapraklarımız hem oksijen üretim merkezi hem
de karbon yutağı vazifesi görmektedir. Mantar meşesi denilen ilginç bir türümüz
daha vardır. Bu türümüzün gövdesi zamanla kalın bir mantar tabakasıyla
kaplanır. Bu tabaka belli periyotlarla kesilerek mantar elde edilir. Bu
mantarlar şişe tıpası, bardak altlığı gibi çeşitli alanlarda kullanılır. Bazı
meşe türlerimiz 1,5-2 m çapa ve 35-40 m boya ulaşabilir. Bu tür meşeler
çoğunlukla mobilya sanayinde ince tabakalar halinde soyularak kaplamalık olarak
kullanılır.
Nasıl çoğaldığımıza gelince; meşe ağaçları bütün yapraklı
türlerde olduğu gibi kök ve gövdelerinden sürgün verme kabiliyetindedir. Bu
özelliğimiz sebebiyle gövdemiz kesilse de köklerimizden yeniden sürgün vererek
hayatımızı devam ettiririz. Ancak bu yeni sürgün çok hassas olup belli bir süre
hayvan baskısından uzak kalmalıdır. Aksi halde her yıl çıkan sürgünü zarar
gören meşe, topraktan yıllarca başını kaldıramayacaktır. Diğer bir çoğalma
şeklimiz ise, hepinizin bildiği gibi palamutlarımız sayesindedir.
Palamutlarımız toprağa düştükten sonra şartlar uygun hale geldiği anda çimlenmeye
başlar. Palamutlarımız ağır olduğundan dolayı rüzgarla uzaklara taşınma
ihtimali yoktur. O nedenle tohumlarımız çoğunlukla bizden fazla uzaklaşamazlar,
hatta bir kısmı gölgemizde kalıp güneş ışığı almadıklarından dolayı
çimlenemezler. Bu durumda şöyle bir soru aklınıza gelebilir. Dağlarda herhangi
bir açık alanda meşe ormanı doğal olarak meydana gelebilir mi? Bu soruya
cevabım evet olacaktır. Öncelikle belirtmem gerekirse ülkemizde her yıl ağaçsız
alanlara insan eliyle milyonlarca meşe palamudu ekilmektedir. Bunun haricinde
bizim bir de doğal yardımcılarımız vardır. Kim mi bu yardımcılarımız? Tabii ki
kargalar. Bu kuşlar bizim palamutlarımızı severek yemektedirler. Ancak bir
yandan karınlarını doyururken bir yandan da topladıkları palamutların bir kısmını
sadece kendilerinin bulabileceği topraklı alanlara gömerler. Kışın zor
şartlarında sakladıkları palamutların bir kısmını yiyerek hayatta kalmaya
çalışırlar. Yeme-dikleri palamutlar ise baharla birlikte çimlenmeye başlar.
Kimileri, kargaların yemeyip toprakta bıraktığı palamutları, gömdüğü yeri
bulamadığı şeklinde yorumlayıp bu zavallı hayvanlara aptal lakabını
yakıştırmaktadırlar. Ancak, yapılan araştırmalar göstermiştir ki; kargalar meşe
ağaçlarının sayısının artmasına yol açacak şekilde bazı tohumlarımızı toprakta
bırakıp çimlenmesini sağlamaktadır. O yüzden bu kuşlar kesinlikle aptal
yakıştırmasını hak etmemektedirler.
Sözlerimi şu cümleler ile bitirmek istiyorum. Doğada
yaratılan her varlık ekolojik dengenin temel bir unsurudur. Zincirin
halkalarından birinin zayıf düşmesi veya yok olması bu dengenin bozulmasına yol
açacaktır. Bozulan ekolojik denge ise insan yaşamında pek çok olumsuzluğa sebep
olacaktır. Nitekim günümüzde doğal dengenin bozulmasının ne gibi sonuçlara yol
açtığı açıkça görülmektedir. Meşe ormanlarından sürdürülebilirlik prensibi ile
gelecek kuşakların da haklarını gözeterek faydalanılması, bozulan doğal
dengenin tedavi sürecinde önemli bir adım olacaktır.
* Çocukluğumda zaman zaman yaz aylarında şimdiki ismi Kale
kasabası olan Kahramanmaraş’ın Karataş köyünün güneyindeki Yavşan mevkiinde
bulunan dedemin dağ evinde birkaç hafta geçirirdik. Evin etrafı tamamen meşe
ağaçlarıyla kaplıydı. Kardeşlerim ve kuzenlerimle ayrı bir dünyada yaşıyor
hissine kapıldığımız bu ıssız yerde en büyük eğlencemiz meşelerin dalları
üzerinde bulunan mazıları toplayıp kendi aramızda onunla kurgulanmış oyunlar
oynamaktı. Sonra büyüdüm ve tercihimde mazının etkisi oldu mu bilmiyorum ama,
meslek olarak orman mühendisliğini seçtim. Aradan bu kadar yıl geçti, hala bir
ağaç üzerinde mazı görürsem içimi çocukça bir sevinç kaplar.
Yazar : Yakup KALAYLI
Sayı : 30. Sayı (Nisan - Haziran 2011)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder