Endonezya'nın Borneo Adası'nda Birleşmiş Milletler Örgütü
tarafından 1950'li yıllarda DDT ile sıtma mücadelesi başladı.
15 Mayıs 2012 Salı
AZOT KİRLİLİĞİ EKOSİSTEME ZARAR VERİYOR...
Tarımsal
bitkileri gübrelemek için kullanılan sentetik azotlu bileşikler gittikçe artan
dünya nüfusunu beslemek bakımından önemli rol oynuyor, ancak aynı zamanda
atmosferi, toprağı ve suyu kirleterek yaşadığımız çevreye çok büyük zarar
veriyor. Nature'da yayımlanan ve 21
ülkeden 200 uzman tarafından ortaklaşa gerçekleştirilen bir çalışmada, azot
kirliliğinin Avrupa'ya zararının yıllık 70-320 milyar Avro arasında değiştiği
belirtiliyor. Azot kirliliğinin küresel ısınmaya ve biyoçeşitliliğin azalmasına
olan etkisi de dikkate alınarak hesaplanan bu ekonomik kayıp, azotlu
gübrelerin kullanılması sonucu elde edilen kârdan neredeyse iki kat daha fazla.
EKOSİSTEME MÜDAHALE ETMEK
Endonezya'nın Borneo Adası'nda Birleşmiş Milletler Örgütü
tarafından 1950'li yıllarda DDT ile sıtma mücadelesi başladı.
Tropikal yağmur ormanlarındaki abiyotik faktörlerin özellikleri nelerdir? Bu ekosistemin tür çeşitliliği ile ilişkisi nedir?
Yeryüzünün küresel boyuttaki iklim modelleri, büyük ölçüde, güneş
enerjisi girdisi ve gezegenin uzaydaki hareketi tarafından belirlenir. Güneşin,
atmosfer, karasal ortamlar ve su üzerindeki ısıtıcı etkisinin oluşturduğu
sıcaklık değişiklikleri, hava hareketi döngüleri ve suyun buharlaşması,
iklimde enleme bağlı olarak ortaya çıkan çarpıcı değişikliklerden sorumludur.
Güneş doğrudan tam tepede olduğunda güneş radyasyonu en şiddetli olduğundan,
Dünya'nın biçimi, güneş ışığının şiddetinde enleme bağlı olarak değişikliklerin
ortaya çıkmasına neden olur. Bununla
birlikte, gezegenin ekseni, aynı zamanda, güneşin çevresindeki yörüngenin
düzlemine göre 23.5° eğiktir; bu eğiklik, güneşten yayılan ışınların şiddetinde
mevsimsel değişikliklere neden olur. Tropikler
(23.5° kuzey enlemi ile 23.5° güney enlemi arasında kalan bölgeler),
Dünya'daki her hangi bir bölgedekine göre güneş radyasyonu bakımından en büyük
yıllık girdiyi alır ve mevsimsel olarak
en az değişikliği yaşar. Işık ve sıcaklıktaki mevsimsellik, kutuplara doğru
gidildikçe düzenli olarak artış gösterir; kutup bölgeleri, sürekli karanlık
dönemlerin olduğu, uzun ve soğuk kış mevsimlerine ve sürekli aydınlık
dönemlerin olduğu, kısa süren yaz mevsimlerine sahiptir.
FOTOPERİYOTTA ÖNEMLİ OLAN GÜN UZUNLUĞU MUDUR, YOKSA GECE UZUNLUĞU MU ?
"Uzun gün" ve "kısa gün" terimlerinden de anlaşılacağı
gibi, çiçeklenmenin fotoperyodizmasında kritik etmen gün uzunluğudur; öyleyse
bir uzun gün bitkisinin uygun bir mevsimde gün ortasında birkaç saatliğine ışık
alması önlenirse, o türün çiçeklenmesinin önlenmesi gerekir. Ancak bu uygulansa
da hiçbir şey olmaz ve bitki normal şekilde çiçeklenir. Fakat, bir kısa gün
bitkisi, normal çiçeklenme mevsiminde gece ortasında birkaç dakikalığına ya da
hatta saniyeliğine parlak bir ışıkla ışıklandırılırsa, o bitki çiçeklenmez. Bir
uzun gün bitkisi üzerinde gerçekleştirilen benzer bir deney o bitkinin yanlış
mevsimde çiçeklenmesine neden olur. Öyleyse, fotoperyotta kritik etmenin
gerçekte gündüz uzunluğu değil, gece uzunluğu olduğu ortaya çıkmaktadır.
8 Mayıs 2012 Salı
BEN BİR MEŞE AĞACIYIM
Dallarım gökyüzüyle, köklerim toprağın derinliklerindeki
gizli dünya ile arkadaş, gövdem sincaplara yuva, palamutlarım kargaların,
yapraklarım hem toprağın hem de pek çok canlının en müstesna besin kaynağı,
odunum ise siz insanoğlunun en değerli ısınma aracı. Evet tanıdınız değil mi?
Ben hepinizin yakından bildiği ve hayatınızın bir döneminde mutlaka
faydalandığınız meşe ağacıyım.
KATİL YOSUN CAULERPA TAXİFOLİA
Bilimkurgu filmlerinin en klasik konularından biridir. Son
derece gelişmiş laboratuarlarda son derece gizli olarak gerçekleştirilen
deneyler sonucunda yeni ve farklı bir bakteri, bitki veya bir hayvan türü
geliştirilir. Çoğu zaman insanlık için tehlikeli olan bu tür, bazen kötü niyetli
kişiler tarafından bazen de yanlışlıkla kontrolden çıkar ve yayılarak dehşet
saçmaya başlar. Benzer bir hikayeyi katil yosun adıyla tanınan Caulerpa
taxifolia için de yazabiliriz. Fakat hikayeler arasındaki en önemli fark ne
yazık ki bu hikayenin gerçek olması.
KÜRESEL TEHDİT: BİYOLOJİK SİLAH
Biyolojik silahlar diğer canlılar üzerinde zararlı etkiler
oluşturmak amacıyla kullanılan bakteri, virüs vb. bulaşıcı organizmalardır. Bu
tanım genellikle biyolojik olarak elde edilen toksinleri ve zehirleri de
kapsayacak şekilde genişletilir. Biyolojik savaş araçları, yaşayan
mikroorganizmaları (bakteri, protozoa, riketsia, virüs ve mantar) içerdiği gibi
bitkiler ve hayvanlar tarafından üretilen toksinleri (kimyasallar) de kapsar.
Bazı araştırmacılar toksinleri kimyasal olarak kabul ederken, çoğunluğu 1972
Biyolojik Silahlar Konvansiyonunda da belirtildiği gibi biyolojik etken olarak
kabul emektedir.
DÜNYANIN SESSİZ İŞÇİLERİ: FİTOPLANKTONLAR
Sokaktaki herhangi bir kimseye, "Yaşamınızın devamı
için gerekli oksijeni nereden ve nasıl sağlıyorsunuz?" diye sorsanız,
hemen hemen herkesten "bitkiler" cevabını alırsınız. Biraz daha
bilinçli kimseler bu cevabı yeterli bulmayacak, ‘‘yağmur ormanları’’ ifadesini
de ekleyecektir. Dünyamızın % 70’inin su olduğunu düşünürsek, geriye kalan alanın
sadece % 7’lik kısmı yağmur ormanlarından meydana gelmekte, bunun dışındaki pek
çok bölgede ise iğne yapraklı ve yaprakları dökülen ağaçlardan oluşan ormanlar
bulunduğunu söylemekte yarar görüyoruz. Yine de insanların aklına ilk gelen
yağmur ormanları olmaktadır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)